2 Aralık 2009 Çarşamba

Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır.

Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır.

Bir tekerlemedir bilirsiniz, “parayla değil sırayla” derler. Bu, benim anlatacağım kahramanlık ne parayla olur, ne sırayla! Çatal yürekle, iman gücüyle, yüksek karakterle ve heyecanla olacak bir şeydir bu.

*

Şimdi size bir kahramanlık hikâyesi anlatacağım. Öylesine sade, öylesine saf, öylesine temiz bir kahramanlık ki bir yandan “AB’ye Hayır” denilen, bir yandan AB’den “proje” karşılığı yüz binlerce euroların alındığı ve bu paraları alan profesörlerin kahramanlaştırıldığı bir ülkede, anlaşılamama tehlikesi var. Siz gene de bu saf, temiz, sade kahramanlar gibi sesinizi yükseltin!

*

Yıl 1912. İngilizler Hindistan’ı işgal eder. Raca, Osmanlı’dan yardım ister. Yıllardır savaş içinde olan Osmanlı bu yardımı karşılıksız bırakmamakla birlikte ancak 350 kişilik bir birliği Hindistan’a gönderebilir. Bu askerlerden 20 kadarı yolda hastalanarak şehit olur. Kalanlar Hindistan’a çıkarlar ve savaşmaya başlarlar. Mühimmat açısından sınırlı olan Osmanlı askerleri, sonuçta İngilizlere yenik ve esir düşerler. Kalanı da şehit olur.

Savaş bittikten sonra kalan 40 askerimizi İngilizler gemilerde çalıştırmaya başlarlar. Bir İngiliz gemisi, Avustralya’ya geldiğinde iki askerimiz gemiden kaçarak Avustralya’ya çıkar. Biri Karadenizli Menteşoğlu Abdullah, baba mesleği olan dondurmacılığa; öbürü de Karahisarlı Tarakçıoğlu Mehmet’tir, o da babası gibi kasaplığa başlar.

Şimdi hikâyeye devam edeceğim ama dikkatimi ve hayranlığımı çeken bir şeye de parmak basmadan edemeyeceğim. Bu askerler dil bilmez, uzaktadırlar, pasaportları veya başka kimlik belgeleri yoktur. Nasıl olup da bu işlere girişip üstelik başarılı da olurlar. Gerçek bir “Dondurmam Gaymak” hikâyesi yani. Niye filmcilerimiz bu güzel hikâyeleri film yapmazlar bilmem!

*

1918’de Avustralya Çanakkale’ye asker çıkarır. Bizim askerler bu işi duyar ve birbirlerini ararlar.

“Biz Osmanlı askeriyiz ve ülkenizde yaşıyoruz. Avustralya devleti bizim devlete savaş ilan etmiş. Çanakkale’ye asker göndermiş. Biz de Avustralya devletine savaş açalım” derler ve şu istidayı yazarlar:

“Sayın Avustralya Başkanı Ekselans Hz.

“Biz iki Osmanlı askeri, ülkenizde bulunuyoruz. Duyduk ki devletiniz Osmanlı’ya savaş açmış ve Çanakkale’ye asker göndermiş. Bundan dolayı biz de iki Osmanlı askeri olarak Avustralya devletine savaş açmış bulunuyoruz. Bu bir Osmanlı savaş fermanıdır. Ekselanslarının bilgilerine sunulur.”

Sonra, Sidney’in 250 km. uzağında Karlıdağlar denilen bölgede, önce virajlarda tren raylarını sökerek üç tren devirirler. Üçüncü trende askeri mühimmat vardır, onlarla silahlanırlar, 8 karakol basarlar.

Ne olduğunu bir türlü anlayamayan Avustralya’nın aklına sonradan, iki Osmanlı askerinin yazdığı mektup gelir. Mektubun atıldığı bölgeye 250 asker yollarlar. Birkaç günlük araştırmadan sonra çıkan sıcak çatışmada iki Osmanlı askeri Karlı Avustralya dağlarında şehit düşer.

Şehitlerin mezarı halen orada. Fotoğraf çekmek yasak. Avustralya’ya “iki Osmanlı askeriyle savaştık” demek ağır geldiği için, bunlara Hindistanlı derler. Bu bilgi, Hindistan büyükelçiliğinin açıklamasından alınmıştır.

*

Gördüğünüz gibi kahramanlık parayla, olmuyor. Vatan için bir şeyler yapma adına vatanı pazarlamak, Hıristiyan kulüplerine girmek, o kulüplerden, vatanın içini oymak için proje üretip para almak, dini lightlaştırmaya da gerek yok. Hutbelerden, “Allah indinde din İslâm’dır” âyetini çıkarmaya da gerek yok. Vatanı misyonerlerle doldurmak ve bir sürü Müslüman’ı bunlara kaptırmak yetmemiş gibi, bir de bunları, Vakıflar Kanunu’nu değiştirerek, yeni vakıflar açmalarına izin vererek güçlendirmeye de gerek yok. Cemaatsiz bölgelerde yetim haklarını kullanarak devlet parasıyla kilise restore etmeye hiç gerek yok. Ülke topraklarını satarak o bölgelerde Norveç kenti, Alman kenti vs kenti açmaya hele hiç gerek yok. Bunlar emekli Norveçliler ve Almanlar içinmiş. Siz bunu benim şapkama anlatın. Tarımı alt üst etmeye, en önemli “KİT”lerimizi peşkeş çekmeye, hele hele gerek olmadığı gibi, tehlike var. Kıbrıs’tan taviz vermeye, Türkmenleri unutmaya... Aman Allah’ım, ne çokmuş satılanlar ve kaybedilenler! İşte bir gazete haberi:

“Fransa Ortodoks Piskoposlar Asamblesi Başkanı ve Fener Rum Patrikhanesi’nin AB nezdindeki temsilcisi Metropolit Emmanuel, Papa’nın Türkiye ziyareti ile gerçekleştirilmek istenen hedefin ‘ekümenik bir ziyaret’ olduğunu söyledi.”

AFET ILGAZ

 



--
Arşiv:
http://osmanlimodeli.blogspot.com